Arkadaşlar,
İlk önce ben özür dilemek isterim. Uzun bir süre yazmadım size ama iyi bir sebebim var. O kadar korkunç şeyler yaşadım ki onları hatırlamak istemiyorum ama güzel şeyler de var ve o yüzden size her şey anlatacağım.
Bir gece Doğan Apartmanı'na dönüyordum. Yeni taşınmıstım oraya ve yeni yerimle çok mutluydum. O kadar güzel yeni arkadaşlarım oldu ki oradan hiç ayrılmak istemedim. neyse o gece çok geç bir saatte dönüyordum çünkü kızlarla beraber çıktım, Çiçek Pasajı'na. Çok ağladık içitiğimiz barda. Çok üzgün olduğumuz için çok içtik. Yoksa tam tersi... Çok içtiğimiz için çok ağladık... Neyse sebep önemli değil - çok ağladık ve çok içtik. Ha şimdi aklıma geldi: Arkadaşlarımızdan biri Amerika'ya gideceği için kutluyorduk ama onu çok özleyecektik... O yüzden ağlamaya ve daha içmeye başladık. Ben martiniler içiyordum, çok güzel bir kokteyl o.
Arkadaşım ertesi gün Arizona'ya gidecekti ama hangi şehir olduğunu hatırlamıyorum. Şehrin adı "Too soon" gibiydi. Neyse arkadaşımın öyle vahşi bir yere gitmesini istemedim ve üzülüyordum.
Saat ikide vedalaştık ve ben eve yürüyerek gitmeye karar verdim. Hava serindi ve yıldızlar parlıyordu. Biraz üzgündüm ama hava güzeldi. Evimdeki yeni aldığım kanepeyi düşünüyordum. Kırımızı renkti, çok yumuşaktı, kitap okumak için mükemmel...
O gece sokaklardaki ışıklar yanmıyordu. Bir yandan da çok iyi hissediyordum şu karanlık sokakta çünkü biliyordum ayı kocam evde beni beklemiyordu. Biz bir kaç ay ayrı yaşıyorduk ve her gece eve döndüğümde o evimde olmadığından sevinçten havaya uçuyordum.
Birdenbire herşey kapkaranlık oldu ve yere düşüyordum...
Acayip rüyalar gördum. Rüyamda iki aslan bir asansörün önünde beni saldırıyordu ve kaçmaya çalışıyordum... Başka bir rüyada domuza benzeyen bir adam beni bir pezevenke satmaya çalışıyordu. Son rüyamda bir kapıcı bana iğrenç bir evlenme teklifi veriyordu ve ben "Hayır, hayır!" diye bağırıyordum.
Sonunda uyandım ama nerede olduğum bilmiyordum. Bir gemi gibiydi. Ellerim iple arkamda bağlıydı ve hareket edemedim. Eşimden daha iğrenç bir ayı bana yaklaşıp gülerek "Seni Hong Kong'da satacağız!" diye söyledi. Titriyordum. Biliyorum biraz yaşlıyım ama hala seksi olduğumu da biliyorum ve hemen anladım ki bir fahişe olarak satılacaktım! "Olmaz, olmaz" dedim kendime. O anda arka cebimde sakladığım küçük cep bıçağımı buldum ve ipleri kesip kaçtım şu odadan. Paslı merdivelere yavaş sessiz adımlarla çıkıp biraz ışığı gördüm. Yukarıya yukarıya çıkıyordum ama her adımda şu ışık da uzağa kaçıyordu. Sonsuz merdiven vardı yukarıda ama vazgeçmeyip yukarıya devam ettim. Duvarlar paslıydı ve pisti ve hiç bir şey dokunmadım yukarıya çıkarken. Yavaş yavaş şu ışık yaklaşmaya başladı. Işık bembeyazdı ve çok yumuşaktı. Sonunda çıktım gemiden ışığa ve sanki havadaydım, uçuyordum, etrafımda herşey beyazdı. Sonra yatıyordum bem beyaz bir yatakta. Uyanıyordum... O anda fark ettim ki gördüklerim de bir rüyaydı. "Kahretsin!" dedim kendime, ve kalkmaya çalıştım. Başım ağrıyordu, tekrar yattım.
Yanımda...çok yakışıklı bir doktor yanımda oturuyordu. "Merhaba" dedi...
Bundan sonraki olayları anlatamam size ama şimdi diyebilirim ki gördüğüm
tedavi çok etkiliydi! Şöyle olmuş: O sarhoş gece eve yürürken bir deliğe düşmüşüm ve iki aydır bir komada uyumuşum...
Arkadaşlar bunu inanıyor musunuz?
Ben ise bilmiyorum.... Belki o yakışıklı doktor gerçek değildi, belki o da bir rüyaydı...
Neyse en önemlisi sonunda eve vardım ve o güzel kırımızı kanepede laptopumla size yazabiliyorum şimdi...
Umarım hepiniz iyisiniz ve mutlusunuz!
Hoşca kal,
Maceraperest Efsun Demir
No comments:
Post a Comment